Ödül sayısına göre en yaratıcı ajans mı belirlenir?
Evet.
Bloglarda ve çevremizde oldukça fazla karşılaştığımız bir soru, bir eleştiri – “Ödül sayısına göre en yaratıcı ajans mı belirlenir?”
20 tane ödül kazanan bir ajansa iş verdiğinizde, 1 ödül kazanan veya ödül kazanamayana göre konuşulan ve etki yaratan bir iş çıkarma olasılığı çok daha fazla.
“Bu sıralama, yaratıcı iş çıkarma olasılıkları sıralaması aslında…”
Bununla birlikte, bu durum 20 tane ödül kazanan ajansın kesinlikle sizin için harikalar yaratacağı anlamına gelmiyor.
Hiç ödül kazanamayan bir ajans, sizin projeniz için sıra dışı yaratıcı bir fikre ve bu fikri uygulamak için gereken niteliğe sahip olabilir.
Yaratıcı iş çıkarma olasılıkları listesi dedik.
Peki bu olasılıkların içine ajansın kaç müşterisinden kaçına yaratıcı iş yaptığının sayısı, reklamverenin gelirleri ne kadar arttı (reklam sattırdı mı?), yeni müşteri kazanımı oldu mu?, rekabette kazandırdı mı?, tamam satışlar arttı da pazar payı arttı mı?, marka algısı/güveni arttı mı? gibi dişe dokunur bilgiler de eklense harika olurdu. Ne kadar bütçelerle bu işler ortaya çıkıyor vs…
Yani reklamveren bir bütçe harcıyor ama geri dönüşü nasıl olmuş?( Bir nevi effie)
Tüm bu verilere bir odada hep beraber reklam izleyen bir grup bilir kişi tarafından ulaşılması imkansız.
Reklam güzeldir, ama etkisi olmamıştır. Verilen ödüller neye göre veriliyor? Seyir zevkine, sanata göre mi?
Yoksa yatırım/gelir performansına göre mi?
Hal böyle olunca yıllar önce Hulusi Derici’nin kurucusu olduğu reklam ajansı M.A.R.K.A, kristal elma ödüllerine aşağıdaki gibi bir gönderme yapmıştı. Ne kadar doğru olduğu tartışılır, bununla birlikte büyük doğruluk payının olduğunu ve farkındalık yaratmak için güzel bir cesaret sergilediğini kaçırmamak gerek.
Bu durum ajanslar için elbette hiç iyi değil. Bunun sonucunda sadece ödüle oynayan reklam filmleri ortaya çıkıyor, hem reklamverenler hem de ajanslar yıpranıyor.
Örneğin her yıl 400 tane ödülün dağıtılması herkese “Bu işin suyu mu çıktı?”yı düşündürmeli.
Ödüllerde kıstasların artık değişmesi gerekiyor.
Veriye dayalı bir dünyada yaşayıp 1970’lerin zihniyetiyle ödül vermeyi bırakmamız gerekiyor.
Burada elbette RD ve RVD’ye büyük iş düşüyor. Her ne kadar reklam sektöründen parlak isimlerin yer aldığı jürileri de olsa bu ciddi bir iş.
Yan iş değil yani.
Pazarları, sektörleri, yapılan işleri yıl boyunca monitörlemeleri ve bu bilgi birikimine, veriye dayalı bir şekilde ödül vermeleri gerektiğini düşünüyorum.
Örneğin bir grup bilirkişi haricinde bir de halk oylamasına gitse nasıl olurdu bu ödüller? Veya gerçek anlamda markaya kısa ve uzun vadede nasıl bir yatırım getirisine yol açtı? Belki pek çok kategori olmalı ve her kategorinin ağırlıklandırılmış bir puanı olmalı…
Jüridekilerin hepsi pırlanta gibi insanlar olabilir. Şu sözü belirtmek isterim…
“İnsanlar tamahkardır. Güç yüzüğünün kendi iradesi de vardır.”
Bir sistem ve kurumsal bir bakış açısı 2020 yıllarda artık standart olmalı.
Bunun yanında… “Otorite kim? Zaten derneklerde yönetim kurulu üyesi bu ajanslar, çıkar ilişkisi vardır – lobicilik dönüyor – ödülü veren kurumla eskiye dayalı ilişkileri olduğu için aldılar, jüriyi bilmem kim etkiledi vs…” diyenler olabilir.
Şuan durum böyle. Keşke bu dernek ve kurumlar ajans başkanının keyfi performansına göre değil bir şirket gibi belli bir sistematikle yönetilebilse. Elbette ne kadar eliştirilse de, her ne olursa olsun emek veren herkese de teşekkür etmek gerek.
Teşekkürler!
Sözün özü olarak…
Bu ödüller neden var? Ne gerek var? diyenlere en güzel cevap Eli Acıman tarafından çok uzun zaman önce verilmiştir.
Her yıl tekrarlanacak Kristal Elma Ödülleri Yarışması’nı başlatmamızın amacı, reklam sektörünün yaratma yeteneğini motivasyon yolu ile yükseltmektir.
Eli Acıman – Kristal Elma Balosu 3 Mart 1989