İLANCILIK
İlancılık, Türkiye reklamcılığı için adeta bir zaman tüneli gibi. 110 yılı aşkın bir süredir başkalaşmamış ve eskinin değerlerini günümüze teslim etmeyi başarmış bir ajans.
İzidor Barouh’un aşağıda yer alan, “Türkiye’de Reklamcılığın Doğuşu” kitabında söylediği gibi iç ısıtan ve özlenen değerler gibi değerler bunlar.
O dönemlerde saygı varmış…
Kimse kimsenin ürününe kötü söz söylemezmiş. İşletmeler kendi özdenetimlerini kendileri yaparlarmış.
Masal gibi bir kaç cümle değil mi?
Bu güzel ajans kültürünü merak etmek, okumak, uygulamak ve aktarmak gerekli.
Dijital ortamda – şaşırarak keşfettiğim üzere – çok az miktarda İlancılık ile ilgili yazı bulunuyor. Bu yazıda bir kaç güzel kitaptan alıntı yaparak hem İlancılık için internette bir kaynak oluşturmak hem de reklama ve reklamcılık’a ilgi gösteren okurlara bu kitaplar ile ilgili, daha fazla bilgi edinme isteği uyandırmak istedim.
Böylelikle meraklı okurlar bu kitapları okuyarak kaybolan reklamcılık hafızamıza ulaşabilecek ve bu hafızayı, kültürü yaşatabilecekler diye umut ediyorum. Keyifli okumalar…
Yazımıza Pelin Özkan‘ın Türkiye’nin reklam ustalarıyla söyleşilerini içeren Hayatımız Reklam adlı kitabındaki ilk söyleşisiyle, İzidor Barouh söyleşisiyle başlıyorum.
1910’larda Balkan Savaşı’ndan önce David Samanon’un piyasadan şirketlerin ilanlarını toplayarak gazetelerde bir ay boyunca bir altın lira karşılığında yayınlatması ile başlayan girişimi daha sonra İlanat Acentesi olarak devam edecektir.
Aslen Avusturyalı olan ve Kahire’deki Ajans Havas’ta çalışan Ernest Hoffer bu şehirde Jak Hulli ile tanışır ve İstanbul’a gelir.
İzidor Barouh’un anlattığına göre Hoffer İstanbul’a geldikten sonra 1914’te David Samanon ile işbirliği yapar, fakat Birinci Dünya Savaşının başlaması ile bu faaliyetlerine bir süre ara verirler. 1919 yılında Jak Hulli’nin de katılmasıyla Babıali’de Ankara Caddesi Kahramanzade Han’da Hoffer-Samanon ve Hulli İlanat Acentesi olarak faaliyetlerine yeniden başlarlar.
Türkiye’nin ilk telefon numaralarından olan 94 ve 95 nolu telefonları alan Hoffer-Samanon ve Hulli İlanat Acentesi’nin sahipleri ilk reklam sloganını da kendileri için oluştururlar:
“94 veya 95 numaraya telefon ediniz, reklamlarınız istediğiniz gazetelerde neşredilsin”
1926’da Türkiye’nin ilk telefonlarından olan 94-95 numaralarını alan HoSaH, oturmuşlar işin başına. I. Dünya Savaşı’ndan sonra artık ortam iyice düzelmiş. Herkes memleket için güzel şeyler yapma yarışında. İşler açılmış. Ernest Hoffer, kafalı adam , “Tek mecrayla yürümez bu iş” demiş ortaklarına. “ Hemen yeni mecralar bulmalıyız” diye eklemiş ardından.
Düşünmüşler taşınmışlar, akıllarına Fransızların yemek seremonisini bozan sandviç fikri gelmiş.
Al Sana Yürüyen Billboard!
Yeni mecralar: İki adet 150-70 sunta düşünün, bunlar kısa uçlarından iple birbirine bağlı. Suntaların üzerinde reklamı yapılan ürüne dair mesajlar, ayrıca kırmızı kostüm giymiş, 150 santimden uzun bir adam (aksi halde suntalar yerde sürünür). Al sana yürüyen billboard!
Bir de afiş yapalım demişler. İstanbul’un her tarafını çevirmişler afişlerle. Hatta o sıralar şöyle bir olay olmuş: Beyoğlu ses Tiyatrosu önünde fıstık satan Bahri Abi varmış. Bahri Abi biraz aksice. Biz de Bahri Abi’ye stresini atabileceği bir iş vermişiz: “Al bu afişleri yapıştır!” diye. O da seve seve kabul etmiş. Fakat o kadar çok afiş vermişiz ki, bir günde bitirmesi imkansızmış. Bahri Abi de bir kısmını yapıştırmış, kalanını da ertesi güne bırakmış. Ertesi gün bir gelmiş afiş yapıştırdığı yerlere… Bütün afişlerin üzerine başka afişler yapıştırılmış. Hem de en çok göze batan yere, Galata Kulesi’nin duvarlarına. Bahri Abi köpürmüş. Tekrar yapıştırmış afişleri oraya, sonra yatmış pusuya.
Aradan biraz zaman geçmiş, elinde afişlerle bir zibidi çıkagelmiş. Şöyle etrafı kolaçan ettikten sonra koymuş kovayı yere, daldırıp daldırıp fırçayı tutkala, afişleri yapıştırmış. Bahri abi orada vermiş cezasını. Tutkalı boşaltmış başından aşağıya, ardından da bir kuş tüyü yastık. Tüye bulanmış adamcağız.
Allah, Bahri Abi’nin şerrinden korusun insanı. Tabii olay böyle cenk havası içinde geçince belediye bu duruma sinir olmuş ve koymuş yasağı. Bu yasak sandviç adamların da sonu olmuş. Ama karşılıklı diyaloglar afişi kurtarmış bu yasaktan.* Orhan Koloğlu’nun araştırmalarının yer aldığı Reklamcılığımızın İlk Yüzyılı 1840-1940 kitabından da öğrendiğimiz kadarıyla o yıllarda İstanbul’da aralarında Ajans Havas‘ın İstanbul şubesinin de olduğu, ilan acentesi olarak çalışan birkaç kuruluş vardır.
Bu kuruluşlardan yalnızca Hoffer-Samanon ve Hulli ilanat Acentesi daha sonra ismini “İlancılık Reklam Ajansı” olarak değiştirerek günümüze kadar gelebilmiştir. İzidor Barouh’la yaptığımız söyleşide bu şirketin günümüze kadar gelebilmeyi nasıl başardığını anlamaya çalıştık.
Barouh’a göre, o dönem yayınlanan gazetelerin İlanat Acentesi’ne ödedikleri %25 ajans komisyonu gazete sahiplerinin iştahını kabartır ve bunlar 1933 yılında bir araya gelerek İlancılık Reklam Ajansı Limited Şirketi’ni kurarlar. Sermayeyi Türkiye İş Bankası’ndan aldıkları için banka hem şirkete ortak olmuş hem de şirketin idare müdürlüğüne o dönem Türkiye İş Bankasının reklam müdürü olan Kemal Salih Sel’in getirilmesini istemiştir.
Ancak bir yıl yaşayabilen bu şirket İş Bankası’nın hisselerini çekmesiyle kapanır. İlanat Acentesi’nin sahipleri Kemal Salih Sel’i de ortak alıp eski şirketi “Kemal Salih, Hoffer, Samanon ve Hulli İlancılık Kollektif Şirketi’ne dönüştürerek yollarına devam ederler. Kısaltılmış ismi KEHOSAH olan şirket Kemal Salih Sekin Yunus Nadi ile olan yakın ilişkisi sayesinde o dönemin en çok satan gazetesi Cumhuriyet’in reklam sayfalarını bütün bir yıl boyunca pazarlamak üzere satın alır.
Kemal Salih Sel, İş Bankası’ndaki görevinden önce uzun yıllar Yunus Nadi ile çalışmıştır. Yunus Nadi yayınladığı Yenigün gazetesinin yazı işleri müdürlüğünü yapmış Cumhuriyet’in yayınlanmaya başlamasıyla işine orada devam etmiştir.
Daha sonra kurulacak olan birçok ajans uzun yıllar ilanlarını İlancılık şirketi üzerinden gazetelere dağıtmak durumunda kalacaktır. İzidor Barouh “monopol” olmakla suçlandıklarını ve birçok kez dava edildiklerini anlatıyor.
İlancılık’ın bugüne kadar yaşamasının sırrı
Bay Barouh bu sırrı başlangıçtaki ortaklık sözleşmesinin hükümlerine dayandırıyor. Esas amaçlarını kurdukları şirketi uzun yıllar yaşatabilmek olarak belirleyen dört kurucu ortak %25 hisse dağılımı yapmakla birlikte ortaklık sözleşmesine şöyle bir madde eklerler: Şirket ortaklığından ayrılacak olan ya da vefat eden bir ortağın kendisine ya da ailesine 10 yıl boyunca hissesinin %40’ı ödenecek.
Bu oran toplam şirket hissesinin %10’una karşılık gelmektedir. Kalan %60’lık bölüme karşılık gelen %15’lik şirket hissesi ise başarılı çalışanlara ve kalan ortaklara dağıtılacaktır.
Yıl 1932. İzidor Barouh 17 yaşında taze bir delikanlı. Babası müzik öğretmeni ve onun da müzisyen olması dileğinde. Fakat bizim İzidor Barouh müzik konusunda pek gelecek vadetmiyor. Öyle bir arzusu da yok zaten. İzidor Barouh bir gün İlanat Acentesi’nde çalışan bir dostunu ziyaret için şirkete gelmiş. Geliş o geliş! Bayılmış ortama. İnsanlar kendini işe vermiş, devamlı çalışıyor, devamlı üretiyor.
Etkilenmemek mümkün değil. İşte o zaman karar vermiş İzidor Barouh, “Ben bu işi yapmalıyım” diye. Oradakiler de onu sevmiş ve İzidor Barouh, hayatını adayacağı işe işte böyle başlamış. 1932 yılında 20 lira maaşla müşteri ilişkileri bölümünde girişmiş işe.
Ama bizim İzidor Barouh’ta performans şahane… Üç ay sonra %100 zam gelmiş maaşına. Dile kolay, tam 40 lira! Fakat zam ile birlikte bir görev daha verilmiş: muhasebe müdürlüğü… *
1932 yılında daha 17 yaşında bir gençken bir arkadaşını ziyaret etmek için İlanat Acentesi’ne giden ve işe başlayan İzidor Barouh şirkete 20 yıl sonra 1957’de ortak olmayı başarmış.
Barouh şirket kurucularının ayrılış hikayesini de şöyle anlatıyor:
“Samanon en yaşlı olanıydı. Kemal Salih Sel ile anlaşamadı ve bir süre sonra ‘Ben ölmeden ayrılmak istiyorum’ dedi ve ayrıldı.
10 yıl boyunca kendisine ödeme yapıldı. Fakat 10 yıl sonra hâlâ hayatta olduğu için şirketin çalışanı gibi gösterildi ve ölene kadar kendisine maaş bağlandı.
Jak Hulli ise hastalandığı zaman kendisi şirketten ayrılmak istedi ve şirketle bir anlaşma yaptı. 10 yıl boyunca kendisine %40 pay yerine eşi yaşadığı sürece eşine %20 pay ödenmesini istedi.
Toplantı yapıldı ve eşi çok genç olmadığı için bu istek kabul edildi. Hoffer ise ilk vefat eden ortak oldu. Ailesine 10 yıl boyunca hissesi kadar ödeme yapıldı. Gerek Hoffer’in gerekse Samanon’un oğulları şirkette bir süre çalışmayı denediler. Ama Kemal Salih oldukça zor bir insandı ve anlaşamadılar. Biri İsrail’e diğeri ise Fransa’ya yerleşti.”
İzidor Barouh’un reklamcılıktaki yolları Eli Acıman’la da kesişir. Manajans’ın henüz Faal Ajans olduğu dönemde Barouh ve Acıman bir süre ortaklık da yaparlar. Barouh ortaklığı şöyle anlatıyor:
“İlancılık ile Faal Ajans arasındaki ortaklık 3 yıl kadar devam etti. Biz sene sonunda bilanço yapardık, Acıman da yapardı ve iki bilançoyu birleştirirdik. Gelirin %15’ini onlar, %85’ini bizim şirket alırdı.”** Zaman içinde sadece medya satın alma ajansı kılıfından çıkan KeHoSaH, yaratıcı reklamcılık faaliyetlerine geçmeye başlıyor.
1909’da kurulan Türkiyenin ilk reklamcılık ajansı 1970’lerde zamana ayak uydurmak için “KeHoSaH”‘tan “İlancılık Kolektif Şirketi” ismine geçiş yapıyor. Sonrasında karşılarına çıkan zorluklardan sonra İlancılık Art Center’a dönüşüyor.
Yakup Barouh 07.02.1945 – 22.04.2020
“REKLAMCILIK AŞKI”
Reklam aşkı yüreğime ne zaman düştü diye sorarsanız, size tek bir cevap verebilirim; İlancılık Reklam Ajansı’na adım attığım gün… Ve o gün, daha dün gibi.
Bu öyle bir aşk ki, sizi uykularınızdan uyandırır, zamanın akışını durdurur. Aklınıza bir kez takılıversin, kalabalıkta bile yapayalnız bırakır insanı.
Her zaman yeni fikirlerle beslenir. En çok da kimsenin yanından bile geçmediği özgün fikirleri sever. Onlardan beslendikçe bu aşk daha da büyür ve hep çok daha fazlasını ister.
Reklam aşkına bir kez düştünüz mü bir daha vazgeçemezsiniz. Yaşattığı heyecanı nasıl tarif etsem bilmem ki… Bir sanatçının eserini yaratırken duyduğu heyecanı örnek göstermek yetmeyebilir. Çünkü sanatçı öncelikle kendinden sorumludur. Reklamcı ise kendinden çok, eline verilen markanın yaşamasından…
Böyle düşününce, reklam aşkının yaşattığı heyecanı, bir doktorun, hastasını hayata döndürme mücadelesi sırasında yaşadığı heyecana benzetiyorum. Kısıtlı bir zaman diliminde en doğru müdahaleyi yapmak zorundasınız.***
Kaynakça / Önerilen Kitaplar
Türkiye’de Reklamcılığın Doğuşu
Gözlem Gazetecilik | Serdar Şendilmen/Yakup Barouh/Nesim İzidor Barouh | ISBN 978-9944-994-19-4 | 2008
İzidor Barouh’un güzel bir mirası Türkiye’de Reklamcılığın Doğuşu, Türkiye’de reklamcılığın doğuşu ve bugüne kadar gelişimini, zengin belgelerle birlikte anlatıyor.
Reklamcılığın hangi şartlar altında ve hangi ortamda başladığını, Türkiye’deki ilk reklamların nasıl olduğunu, ilk reklamcılık (medya satın alma ajansı bir nevi) ajansının nasıl ve kimler tarafından kurulduğunu, nasıl işlere giriştiğini, eski reklamveren ilişkilerini keyifli bir şekilde okuyabileceğiniz bir kitap. Eğer bu kitabı almak istiyorsanız şuan hiç bir yerde bulunmuyor. E-kitap hali var mı bilmiyorum.
ilancilik@ilancilik.com ‘a e-posta atarak bir kitap talep edebilir veya tekrar basılmasını istediğinizi söyleyebilirsiniz.
DAHA DÜN GİBİ
Gözlem Gazetecilik | Yakup Barouh | ISBN 978-9944-994-39-2
Yakup Barouh‘un 2003 yılında Sabah Business Dergisi’nde yazmaya başladığı yazıları ve anlılarından oluşan “Daha Dün Gibi”, Türkiye’deki reklamcılık tarihi için harika bir kaynak. ” Türkiye’de Cola Savaşları, İlanlarla Atatürk, TRT’nin Ajansları Terlettiği Yıllar” gibi tarihe ışık tutan makalelerinin yanında “Genişlemeden Sorumluluk Üzerine Deneyimler” yazılarıyla etkilendiği kendisini etkileyen deneyimleri ve tecrübeleri paylaşmış.
İçeriği oldukça zengin. Tasarım konusunda da oldukça özenilmiş, özen gösterilmiş. Her makale başlığı farklı tasarlanmış ve her makale çok güzel görsellerle desteklenmiş. Hazine gibi bir kitap! Maalesef bu kitabın da satışı bulunmuyor artık. Sahaflardan bakabilir, ilancilik@ilancilik.com ‘a e-posta atarak bir kitap talep edebilir veya tekrar basılmasını istediğinizi söyleyebilirsiniz.
Hayatımız Reklam
Kapital Medya | Pelin Özkan | ISBN 975-6347-24-4 | 1. Basım Temmuz 2004 | 13-16. Sayfalar
13 Büyük Usta ile Pelin Özkan tarafından yapılan bu söyleşileri ben Türkiye reklamcılık ve iletişim tarihinin bir karakutusu olarak görüyorum. Oldukça akıcı ve keyifli bir dili olan bu kitap, Türkiye’nin şuan içinde yer aldığı reklamcılık haritasını okuyabilmenizi sağlayacak.
Her biri çok kıymetli söyleşilerin olduğu bu kitabı ancak sahaflarda bulabilirsiniz. 5-6 tane var gibi gördüm intenette toplamda. Eğer kitaba ulaşamazsınız Kapital Medya ile iletişime geçip ( nevalaksu@kapital.com.tr ) e-posta atarak kitabı talep edebilir, eğer yoksa basılması için kayıt bırakabilirsiniz.
İlginizi Çekebilecek Diğer Yazılar: